TR
  • English
  • Türkçe
  • русский язык
  • українська
  • العربية
  • Deutsch
  • español, castellano
  • Français
  • 中文 (Zhōngwén), 汉语, 漢語
  • فارسی
  • gör

    Antalya

    Tarih boyunca onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış ve bu medeniyetlerin izlerini taşıyıp koruyan, bu izleri mükemmel bir coğrafya içinde ziyaretçilerine sunan Antalya, görülmesi gereken onlarca mirasa sahip!

    Kaleiçi

    Antalya şehir merkezinde konumlanan ve butik oteller, tarihi eserler, müzeler, özel tasarımlı mağazalar, şık kafe ve restoranlara ev sahipliği yapan Kaleiçi, at nalı şeklinde içten ve dıştan surlarla çevrili. Surların Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinin ortak eseri olduğu biliniyor. Surların içinde kiremit çatılı 3000 kadar ev var. Kaleiçi’nin surların dışındaki mimarisi ise, Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyor. Evlerin karakteristik yapıları Antalya'nın sadece mimari tarihi hakkında fikir vermekle kalmaz, aynı zamanda bölgedeki yaşam tarzını, gelenek ve görenekleri en iyi şekilde yansıtır.

    Kaleiçi’ne Hadrian Kapısı’ndan giriş yapmak mümkün. Bu kapı, Antalya'daki tarihi yapıların en iyi korunmuşlarından birisi. Bir Roma eseri olan yapı, MS 130 yılında Roma İmparatoru Hadrian adına yapılmış.

    Kaleiçi’ndeki en önemli eserlerden biri Yivli Minare Külliyesi. Külliye, Selçuklu yapıtından oluşan bir eserler topluluğu. Külliyede bulunan başlıca yapılar ise şunlar: Yivli Minare, Yivli Cami, Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Selçuklu Medresesi, Mevlevihane, Zincirkıran Türbesi ve Nigar Hatun Türbesi. Yivli Minare Antalya'daki ilk İslam yapılarından biri. Sekizinci yüzyıla ait bir Selçuklu eseri.

    Kaleiçi’nin hemen güneyinde Tarihi Yat Limanı yer alıyor. Güvenli bir koyda konumlanan yat limanında onlarca seyahat teknesi demirlemiş durumda. Bu tekneler ile civardaki falezleri ve şelaleleri görmek için günübirlik turlar yapmanız mümkün.

    Bölgedeki bir başka önemli yapı ise Karatay Medresesi. Medresedeki nişler ve mihraplarda işlenen süslü motifler oldukça dikkat çekici.

    Kaleiçi’ndeki önemli mekan ve yerler arasında Karaalioğlu Parkı’ndan da bahsetmek gerekir. Karaalioğlu Parkı, 140 bin metrekarelik bir alana kurulu. Parkın içinde, denize doğu-batı yönünde, birbirine paralel üç cadde bulunur ve bu caddeler deniz kıyısında üç seyir terası ile sonlanır. Karaalioğlu Parkı, Antalya florasını yansıtan ağaç, bitki, çiçek ile kuş türleri başta olmak üzere zengin bir canlı varlığına sahiptir.

    Hıdırlık Kulesi, Karaalioğlu Parkı’nda yer alan çok önemli bir eser. İkinci yüzyılda inşa edilen kule, Kaleiçi Surları’nın güneybatı köşesinde yer alıyor. 14 metre yüksekliğinde, alt kısmı kare, üst kısmı silindir biçiminde. 

    Antik Kentler

    Perge

    Perge, Antalya şehir merkezinin 18 km doğusunda yer alıyor. Aksu (Kestros) Nehri, antik zamanlarda kentin coğrafi konumunu oldukça değerli kılan bir unsurdu. Aynı zamanda şehirde yapılan tarımın hayat suyuydu.

    Antik kentte yapılan kazılar sonucunda elde edilen önemli eserlerin bir kısmı Antalya Müzesi’nde sergileniyor.

    Perge’yi keşfetmeye, Büyük İskender’in inşa ettirdiği anıtsal sur duvarları boyunca yürüyerek başlamak iyi bir seçenek.

    Su kanalı, sütunlu cadde, gözetleme kulesi, Roma hamamı, agoralar, çift kapılı dükkanlar, 12 bin kişilik anıtsal tiyatro, zemini kaplayan mozaikler ve at nalı şeklindeki stadyumu görmeden Perge Antik Şehri’nden ayrılmamalısınız.

    Termessos

    Antalya’nın 30 km kuzeybatısında konumlanan Termessos, Türkiye’nin en iyi korunmuş antik kentlerinden biri. Kent hem doğal güzellikleri hem de tarihi eserlerinden dolayı Milli Park kapsamına alındı.

    Büyük İskender kuşatmasına karşı Termessosluların gösterdiği güçlü savunmayla anılan şehir, Pisidya bölgesinde Milyas olarak anılan bölümde yer alıyor. Kenti Anadolu’nun en eski halklarından Solym’lerin kurduğu biliniyor. Bizans dönemi ve sonrasına dair ise kaynaklarda kente dair herhangi bir bilgi bulmak mümkün değil.

    Phaselis

    Kemer’in 18, Antalya’nın ise yaklaşık 58 kilometre güneybatısında yer alan Phaselis Antik Kenti'nin, MÖ yedinci yüzyılda Rodoslu kolonistlerce kurulduğu biliniyor. Kentin coğrafi konumu, onun önemli bir liman kenti olduğunu gösterir. Kent, biri yarımadanın kuzeyinde, diğeri kuzeydoğuda, üçüncüsü ise güneybatı kıyısında yer alan üç limana sahiptir.

    MÖ 333 yılında Büyük İskender’i altın taçla karşılamaları, şehir tarihinin en önemli satır başlarından biridir.

    Beş ve altıncı yüzyıllarda Bizans egemenliğindeki Phaselis, 12. yüzyıldaki Selçuklu kuşatmasında aldığı hasarların etkisiyle 13. yüzyıl başlarından itibaren tamamen terk edilir. Günümüze çoğunlukla Roma ve Bizans dönemi kalıntıları ulaşmış. Bunlar şehrin ana aksını oluşturan ve kuzey-güney limanlarını birleştiren ana caddenin iki yanında sıralanır. Cadde, agora ile tiyatro arasında genişleyerek küçük bir meydan oluşturur. Meydanın güneydoğu köşesinde basamaklar tiyatro ve akropolise ulaşımı sağlar. Tiyatro küçük boyutlu tipik bir Helenistik Dönem tiyatrosudur.

    Olympos

    Antalya’nın güney sahillerinde Phaselis’ten sonra ikinci önemli liman kenti Olympos’tur. Antalya şehir merkezinin 85, Kemer ilçe merkezinin 45 kilometre güneybatısında konumlanır. Şehir, adını 16 kilometre kuzeyindeki, Toroslar'ın batı uzantılarından biri olan 2,375 metre yüksekliğe sahip Tahtalı Dağı’ndan alır. Beydağları-Olympos Milli Parkı sınırları içindedir.  Şehrin kesin kuruluş tarihi bilinmez.

    Şehrin görülebilir önemli bir yapısı, ırmak ağzının 150 metre batısında yer alan tapınak kapısıdır. Kalıntılar arasında en ilginci ise Antalya Müzesi'nce yürütülen kazılarla gün ışığına çıkarılmış olan Kaptan Eudomus’un Lahdi'dir.

    Olympos’un doğusunda, sahilden 300 metre ileride Caretta Caretta’ların yumurta bıraktığı muhteşem kumsalı ve pek çok bitkinin yaşadığı sahil kumulları ile ünlü Çıralı yerleşimi yer alır. 

    Myra

    Antalya şehir merkezinin 200 km güneybatısında, Kaş’ın ise 45 kilometre güneydoğusunda yer alan Myra Antik Kenti, bugünkü Demre ilçesi sınırları içinde, kendisiyle aynı adı taşıyan ova üzerinde kurulmuş.

    Myra Antik Kenti özellikle Likya Dönemi kaya mezarları, Roma Dönemi tiyatrosu ve Bizans Dönemi Aziz Nikolaos Kilisesi (Noel Baba) ile ünlüdür.

    Myra, yedinci yüzyıldan itibaren gerek deprem, su baskını ve Demre Çayı'nın getirdiği alüvyonlar, gerekse Arap akınları sebebiyle önemini yitirip 12. yüzyılda bir köy halini almış. Günümüz kalıntılarını, akropolün güney eteğinde yer alan tiyatro ile her iki yanında yer alan kaya mezarları oluşturur. Yapılan araştırmalara göre bugün oldukça sağlam durumda olan Roma Dönemi surlarının dışında, Helenistik sur kalıntılarına akropol tepesi ve çevresinde rastlamak mümkün.

    MS beşinci yüzyılda Likya eyaletinin başkenti olan Myra’nın, St. Paul ve arkadaşlarının uğradıkları şehir olması, kenti Hristiyan dünyasında da özel bir yere sahiptir

    Aziz Nikolaos (St. Nicholas) Kilisesi ve Müzesi

    MS üçüncü yüzyılın ikinci yarısında Patara’da doğup Myra’da piskoposluk yapmış olan Aziz Nikolaos’ın saygın dini kişiliği, öldükten sonra aziz mertebesine ulaşmasını sağlamıştı. Aziz Nikolaos, başta eski Rusya Çarlığı olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinin en popüler azizi oldu.

    Avrupa’nın kuzey ülkelerinde çocukların koruyucusu ve sevindiricisi Noel Baba geleneği, Aziz Nikolaos inancıyla bütünleştirilerek yarı dini ve çok popüler efsanevi bir tipin yaratılmasına yol açtı.

    Aziz Nikolaos Kilisesi, Bizans sanat tarihinin önemli bir anıtı, mimari üslubu ve süslemesiyle Orta Bizans Dönemi’nin en seçkin örneği oldu. MS beşinci yüzyılda Myra’nın (Demre), Likya eyaletinin başkenti, Myra Başpiskoposu’nun ise Anadolu’nun ikinci büyük din otoritesi olması, Aziz Nikolaos’un ölümünden sonraki yıllarda şehrin saygınlığının artmasında büyük rol oynadı.

    Simena

    Kaş ile Demre ilçeleri arasında yer alan, Antalya’nın 195 km güneybatısında kalan, günümüzde Kaleköy olarak anılan antik Simena, küçük bir Likya kıyı kentiydi. MÖ dördüncü yüzyıldan günümüze kadar iskan görmüş stratejik bir noktaydı. Bu özelliğini en canlı yansıtan kalıntı günümüze dek sağlam kalmış kaledir. Bu kaleden, Kekova ve çevresinin en mükemmel manzaralarını izlemek mümkün.

    Yöreye adını veren Kekova, hem Simena’nın tam karşısında kıyıya en yakın yeri 500 metre olan 7,4 kilometre uzunluğundaki adanın hem de Simena, Teimiussa (Üçağız)Aperlai (Sıcak) İskelesiAkvaryum KoyuGökkaya Koyu'nu da içine alan bölgenin genel adıdır.

    Kekova Adası’nın Simena’ya bakan kuzey kıyıları, denizin 4-5 metre derinliklerine kadar uzanan yarısı suyun içinde yarısı dışında taş merdivenler, ev kalıntıları, iskele kalıntıları gibi antik çağlardaki depremlerde kısmen suya gömülen uygarlığın izleriyle dolu. Simena, Kekova Adası’nın karşısında bulunan yarımada üzerinde konumlanıyor. Kaleköy ile Üçağız arasında, özellikle lahitler için taşocağı olarak kullanılmış küçük adacıklar arasından kıyıya doğru su altında kalmış yol ve rıhtım kalıntıları izlenebilir.

    Limyra

    Antalya şehir merkezinin 108 km güneybatısında, Finike ilçesi sınırlarında yer alan Limyra Antik KentiToçak Dağı’nın güney eteklerinde, genellikle erken dönem yapıların yer aldığı akropol ile onun hemen güneyinde, şimdi karayolu ile ayrılan düzlükte Roma ve Bizans Çağı surları içinde kalan alanı kapsar.

    Antik kentin en kuzeyinde yer alan akropol, kuzeyde bir iç kale ile aşağı kaleden oluşur. Aşağı kalede, sur, sarnıçlar, Bizans Kilisesi ve Perikle Heroon’u yer alır. Akropolün düzlüğe ulaştığı yerde, orijinali Helenistik döneme ait olan, 141 yılında büyük bir onarım geçiren tiyatro binası yer alır.

    Limyra, Likya’nın en çok kaya mezarına sahip kentlerinden biri. Antik kentte 400’ü aşkın kaya mezarı yer alıyor ve çoğu mezar, Likya dilinde yazılmış kitabeleriyle ismen biliniyor.

    Arykanda

    Finike ilçe merkezinin 30 kilometre kuzeyinde, Antalya şehir merkezinin ise 140 kilometre güneybatısında yer alan Arykanda Antik Kenti’nin ismi Likya dilinde Ary-ka-wanda, “yüksek kayalığın yanındaki yer” anlamına gelir. Kentin adının filolojik açıdan yerli Anadolu dilini yansıtması, Arykanda’nın bölgenin en eski şehirlerinden biri olduğunu gösterir. MÖ 2,000’e tarihlenen taş balta dışındaki buluntulara dayanarak, şehir tarihini MÖ beşinci yüzyıldan önceye götürmek güçtür.

    MÖ ikinci yüzyılda, Arykanda’nın Likya Birliği’ne dâhil bir şehir olarak sikke bastığı görülüyor. Kent, MS 43’te İmparator Klaudius’un Likya Birliği’ne son verdiği tarihte Likya Bölgesi, Pamphylia ile bir eyalet haline sokulmuş ve Roma’ya bağlanmış. MS 240 yılında büyük depremden sonra kısmen onarılan şehir, Bizans egemenliği sırasında Akalanda veya Orykanda adıyla anılır.

    Xanthos - Letoon

    Tarihi MÖ 3000’lere kadar uzanan Xanthos’un, Antik Çağ’da Likya’nın en büyük idari merkezi ve başkenti olduğu bilinir. Xanthos ile birlikte 1988 yılında UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’ne dahil olan Letoon ise bu dönemin en önemli dini merkezlerinden biri.

    Troya Savaşı’nda Prens Hektor’a yazdığı şiir ile cesaret veren Sarpedon’un yaşadığı Xanthos, Eşen Çayı’nın ayırdığı Muğla-Antalya il sınırının doğusunda, Antalya sınırları içinde, Kınık beldesinin yakınında yer alır. Letoon ise Xanthos’un hemen dört-beş km batısında, Muğla’nın Seydikemer ilçesi sınırlarında konumlanır.

    Xanthos ve Letoon, içerdikleri arkeolojik değerler açısından dünya mirasının önemli öğeleri arasında yer alır. Birbirine çok yakın konumlanan bu yerleşimlerde, Likya dilindeki en uzun ve önemli metinlerin görülebileceği taş yazıtlar yer alır.

    Xanthos, 2200 kişi kapasiteli Xanthos Tiyatrosu’na sahiptir. Hellenistik Dönem’de yapılarak Roma Dönemi’nde yenilenen bu antik tiyatrosunun kuzeyindeki dört yanı portikolarla çevrilmiş kare meydan, Roma Agorası’dır.

    1840 yılında keşfedilen Letoon kutsal alanında otuz altı oturma sıralı tiyatro, bazilika, yazıtlar, üç tapınak, imparatorluk kült binasına bağlı yuvarlak bir portiko ve L biçiminde bir stoa bulunur. Leto’nun tanrısal ikiz çocukları Apollon ve Artemis, anneleriyle birlikte birer tapınak ile onurlandırılmış. Bu tapınaklardan en büyüğü, batıda bulunan Leto Tapınağı. Doğuda ise Dor tarzında yapılmış Apollon Tapınağı yer alır. Her iki tapınağın ortasında ise, diğerlerine göre daha küçük olan Artemis Tapınağı bulunur. Su seviyesinin antik dönemden beri yükselmesi nedeniyle yapıların alt kısımları bugün sular altında kalmıştır.

    Patara

    Kaş’ın yaklaşık 40 km batısında, Antalya şehir merkezinin yaklaşık 200 km batısında, Xanthos Vadisi’nin güneybatı ucunda konumlanan Patara Antik Kenti, Likya'nın en önemli ve en eski şehirlerinden biri. 1988 yılından beri kazıları sürdürülen Patara Antik Kenti, arkeolojik ve tarihsel değerlerinin yanında Akdeniz kaplumbağaları Caretta-Caretta’ların milyonlarca yıldır yumurtalarını bırakıp yavruladıkları ender sahillerden biri olması ile de büyük öneme sahip.

    Şehrin adı, MÖ 13'üncü yüzyıla ait Hitit metinlerinde dahi geçer. Tepecik Akropolü'nde ele geçen seramik parçaları, Orta Tunç Çağı özelikleri içerirken, yine Tepecik'in doğu yamacı eteklerinde ortaya çıkarılan, Demir Çağı öncesine ait taş balta Patara'nın tarihinin ne kadar eskilere gittiğini gösterir.

    Bizans Dönemi'nde de önemini devam ettiren kent, Hristiyanlar için önemli bir merkez olmuştur. Noel Baba olarak anılan Saint Nicholaos, Pataralıdır. Orta Çağ boyunca önemini sürdüren Patara, Türklerin gelmesiyle de önemli bir merkez olarak günümüze ulaşır.

    Sillyon

    Bir Pamphylia şehri olan Sillyon, yamaçları neredeyse tamamen dik, üzeri ise düzlük bir tepede kurulu. Serik ilçe merkezine 16, Antalya şehir merkezine 30 kilometre uzakta yer alır.Diğer tüm Pamphylia şehirleri gibi, Sillyon'un da genel olarak Truva Savaşı'ndan sonra Mopsos ve Calchas isimli kahramanlar tarafından kurulduğu kabul edilir.Antalya il sınırları içinde Helenistik şehir kalıntılarının en yoğun olduğu Sillyon Antik Kenti, aynı zamanda Helenistik savunmanın en iyi temsil edildiği kent olma özelliğini de korur.Sillyon'u ziyaret etmek istiyorsanız sıkı bir tırmanışa hazırlıklı olmalısınız. Ancak tırmanışın sonunda göreceğiniz manzaralar, tüm bu zahmete değecek.

    Aspendos

    Antalya şehir merkezinin yaklaşık 45 km doğusunda yer alan Aspendos, sadece Anadolu’nun değil tüm Akdeniz dünyasının en iyi korunagelmiş Roma Dönemi tiyatrosuna sahip olmasıyla ünlü. Şehir, bölgenin en büyük nehirlerinden Köprüçay (antik Eurymedon) yakınlarındaki tepe düzlüğünde kurulmuş. Akdeniz ile ulaşımını ve gelişmesini yakınındaki nehre ve dolayısıyla çevresindeki bereketli topraklara borçlu olan Aspendos’ta bugün çoğunlukla tiyatro ve su yolları ziyaret edilir. Şehre ait diğer yapıların kalıntıları ise tiyatronun yaslandığı tepenin düzlüğünde yer alır. 

    Şehrin en parlak dönemi şüphesiz, ünlü tiyatro ve su yollarının inşa edildiği Roma İmparatorluk Dönemi’dir.

    Aspendos Tiyatrosu gerek mimari özellikleri gerekse iyi koruna gelmişliği ile Roma Devri tiyatrolarının günümüzdeki en seçkin temsilcilerinden biri. Tanrılara ve devrin imparatorlarına adanan yapı, Roma tiyatro mimarisinin ve yapım tekniğinin son çizgilerini sergiler.

    Tiyatronun ardından, şehrin ziyaret edilebilir en önemli kalıntıları su yollarıdır. Aspendos su yolu sistemi, antik su yollarının günümüze dek koruna gelmiş en iyi örneklerinden biri. Genel görünümü, yaklaşık bir kilometre uzunluğundaki kuzey-güney konumlu kemerli köprünün her iki ucundaki su basınç kuleleri oluşturuyor.

    Aspendos, aynı zamanda Bizans ve Selçuklu dönemlerinde varlığını sürdüren şehirlerden biri. Ünlü tiyatroda Selçuklu dönemi onarım izlerini, özellikle dış cephe ortasındaki anıtsal kapı eklentisinde ve cephesindeki koyu kırmızı zikzak desenli sıva kaplamada görmek mümkün. Selçuklu sultanlarının konakladıkları, kervansaray olarak düzenlendiği düşünülen sahne binasının günümüze dek sağlam kalabilmesinin en önemli nedeni de bu Selçuklu onarım ve korumacılığına bağlanır. Mustafa Kemal Atatürk de 1930 yılında burayı ziyaret eder, kentin onarılıp yeniden kullanılması için direktifler verir.

    Side

    Antik dönemde Pamfilya’nın en önemli liman kenti olan Side, Antalya’nın 80 kilometre doğusunda, Manavgat’ın yedi kilometre güneybatısında bulunan, 350-400 metre genişliğinde bir yarımada üzerinde kurulu.

    Side, MÖ yedinci yüzyılda bir yerleşim merkezi olmuş. MÖ altıncı yüzyılda tüm Pamfilya ile Lidya Krallığı'nın egemenliğine girmiş. Bir süre Büyük İskender’in egemenliği altında varlığını sürdüren kent, İskender’in ölümünden sonra Helenistik Dönem krallıkları arasında sürekli el değiştirmiş. Kent, daha sonraki süreçlerde Bergama Krallığı, Roma ve Doğu Roma İmparatorluğu altında idare edildi.

    Ticaret ve liman kenti olarak tanınan Side Antik Kenti kalıntıları üzerinde 20. yüzyıl başlarında Giritli göçmenler tarafından Selimiye Köyü kurulur. Bir yarımada üzerine kurulmuş olan Side, diğer Pamfilya kentlerinde olduğu gibi şehrin ana kapısından başlayan bir anıtsal cadde boyunca uzanır. Kuzeydoğudaki Büyük Kapı’dan başlayan ana cadde, antik tiyatro önündeki kavis dışında hemen hemen düz bir çizgi şeklinde yarımada boyunca ilerleyerek tapınaklar yakınında büyük bir meydanla sona erer. Kentin ikinci büyük caddesi de Büyük Kapı’dan kentin güneyine doğru uzanır. Her iki cadde de sütunludur, iki taraflarında korint başlıklı sütunlu portikler ve bunların gerisinde de bir sıra dükkân vardır.

    Alara Kalesi

    Antalya şehir merkezinin 110 km doğusunda, Alanya’nın ise yaklaşık 40 km kuzeybatısında bulunan kale; Alara Çayı’nın kenarında sivri bir tepe üzerinde yer alır. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından 1232’de yeniden imar ettirilerek, içerisinde bulunan Bizans kalıntıları da korunarak, bugünkü görünümüne kavuşturulur. Kale, döneminde bulunan ana ticaret yolunu ve Alara Hanı’nı korumak için yapılmıştır. Ticari gemilerin o dönemde kale önüne kadar geldiği düşünülür. Kalede kuleler ile takviye edilmiş iç ve dış surlar bulunur. Alara Çayı’nın kenarından, kayaya oyulmuş merdivenli dehliz ile ikinci sura kadar ulaşılır.

    Alanya Kalesi

    Alanya ilçe merkezinde yer alan, denizden ve karadan zor ulaşılabilirliği ve doğal korunaklı oluşu nedeniyle tarih boyunca kesintisiz yerleşim görmüş olan Alanya Kalesi, Anadolu’yu süsleyen yüzlerce kaleden bugün ayakta kalabilmiş, en iyi korunmuş Orta Çağ kalelerinden birisi. Kale 6,5 kilometreyi bulan surların uzunluğu, 140’ı bulan burçları, içindeki 400’e yakın sarnıcı, görkemli, yazıtlı ve bezemeli kapıları ile bir açık hava müzesi görünümünde.

    Kalenin ilk iskân tarihi Helenistik Dönem'e dayansa da yapı, gerçek anlamda Selçuklu İmparatorluğu Dönemi'nde görkemi ile anıtsal bir kale şeklini almış. Kalenin İçkale olarak adlandırılan ve yarımadanın batı köşesinin en yüksek yerinde kurulmuş olan bölümünün denizden yüksekliği 250 metreyi buluyor. Kale, idari ve askeri örgütlenmenin merkezi olması nedeniyle dört yönden dayanıklı surlarla çevrilmiş. Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad, kalenin savunmasını güçlendirecek anıtsal yapılar da yaptırmıştır.

    Antalya Müzesi

    Antalya Müzesi, 1922 yılında, öğretmen Süleyman Fikri Erten tarafından Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgeye gelen işgal güçlerinin yağmasından kurtarılan eserlerin korunması amacıyla kuruldu. İlk olarak Kaleiçi’nde bulunan Alaaddin Cami’de, daha donra Yivli Cami’de yer alan müze, 1972 yılında bugünkü binasına taşındı. Antalya Müzesi bugün 30 bin metrekarelik bir alanda 14 sergi salonu ile heykel ve değişik eserlerin sergilendiği açık hava galerileri ve bahçeden oluşuyor. İnsanlık tarihine kesintisiz tanıklık etmiş Anadolu topraklarının en zengin geçmişe sahip köşelerinden biri olan Antalya Bölgesi’nin sınırları içerisinde yer alan üç antik kültür bölgesi Likya, Pamfilya ve Pisidya’nın önemli bir bölümü, Antalya Müzesi’nin sorumluluk alanını oluşturur. Arkeolojik zenginlikleriyle eşsiz bir açık hava müzesi ve uluslararası bir kazı merkezi durumundaki Antalya’da her yıl pek çok ülkeden bilim adamları bilimsel kazılar yapıyor. Bölgede çok sayıda kurtarma kazısı ve ören yeri çevre düzenleme çalışmaları, Antalya Müzesi tarafından yürütülüyor.

    Antalya Müzesi, bir arkeoloji ve tarih müzesi olup aynı zamanda bölge müzesi olarak da nitelendirilebilir. Koleksiyondaki eserlerin büyük bölümü bölgede yapılan kazılardan elde edildi, etnoğrafik eserler de yine bölgeden müze uzmanları tarafından derlendi. Salonlarda, Antalya topraklarının ilk insanla başlayan ve günümüze kadar kesintisiz olarak süren binlerce yıllık geçmişini yansıtan, kronolojik ve yer yer konularına göre sergilenen eserler görülebilir. Özellikle Perge’de bulunan Roma Dönemi heykeltıraşlık eserleriyle ve son yıllarda müze kurtarma kazılarından ortaya çıkan ilginç ve ünik buluntularıyla Antalya Müzesi, dünyanın en önemli müzeleri arasında sayılır. Müze 1988 yılında Avrupa Konseyi Yılın Müzesi ödülüne layık görülmüştü.

    Resort Oteller

    Antalya, eşsiz doğası ve derin tarihi sayesinde dünyanın en fazla misafir ağırlayan şehirlerinden bir tanesi. Her yıl Antalya’nın mavi ve turkuaz denizinde yüzmeye gelen, yeşil doğasında dinlenmek isteyen, binlerce yıllık tarihini keşfetmeyi amaçlayan misafirler, şehrin dört bin yanındaki lüks resort otellerde konaklıyorlar.

    Antalya’nın dört bir yanında lüks resort oteller olsa da söz konusu otellerin belli başlı noktalarda yoğunlaştığını söylemek mümkün. Bu bölgelerin başında ise Belek geliyor. Antalya şehir merkezinin doğusunda yer alan Belek bölgesi, onlarca otele ev sahipliği yapıyor. Üstelik Belek’teki otellerin bazılarında, dünya standartlarında golf tesisleri, profesyonel spor saha ve imkanları da yer alıyor.

    Belek ile Antalya arasında kalan Lara’da da birçok lüks resort otel var. Hatta Lara’da otellerin bulunduğu bölge, şehirde Oteller Bölgesi olarak da biliniyor.

    Belek ve Lara’nın ardından, otellerin yoğun olarak yer aldığı bir başka bölge ise Kemer ilçesi. Antalya şehir merkezinin batısında yer alan, doğal ve tarihi zenginlikleriyle misafirlerine sınırsız alternatif sunan Kemer, aynı zamanda lüks resort otellere de sahip. Hem Kemer ilçesinin merkezinde hem de Göynük, Beldibi, Kiriş gibi Kemer sınırları içinde yer alan beldelerde, misafirlere onlarca otel seçeneği sunuluyor.

    Butik Oteller & Farklı Konaklama Seçenekleri

    Antalya, yüzlerce farklı lüks resort otel seçeneğine sahip olduğu gibi, butik oteller konusunda da ziyaretçilerine büyük bir seçenek havuzu sunuyor.

    Şehir merkezindeki Kaleiçi’nde, tarihi sokaklardan ulaşılan, sizi Antalya’nın en merkezi yerinde konaklatacak butik otel seçenekleri var.

    Butik otel seçenekleri yalnızca Kaleiçi’yle sınırlı değil. Antalya’nın tüm ilçelerinde, doğa ile iç içe butik konaklama opsiyonları bulabilirsiniz. Örneğin Olympos Antik Kenti çevresinde birçok ağaç ev seçeneğiyle karşılaşacaksınız. Kemer ilçesinin beldelerinde, kalabalıktan uzak, çiftlik içinde butik otelleri göreceksiniz.

    Maden, Tekirova, Çıralı, Patara gibi yerler; kamp yapmak için bulup bulabileceğiniz en ideal şartları size sunar. Doğanın içinde, su kaynaklarıyla çevrili, denizle buluşan mekanlarda sakin bir tatil seçeneğini değerlendirebilirsiniz.

    Ormana

    Ormana; Helenistik dönemden günümüze değin yerleşime tanıklık eden, Roma dönemine ait Antik Erymna Kenti’nin yakınlarında, Selçuklular’ın Konya-Antalya kervan yolu üzerinde İbradı’nın bir köyüdür. 18 ve 19.yüzyıllarda bir ilim ve zenginlik merkezi olarak öne çıkan Torosların eteklerindeki gizli cennet Ormana, bugün geçmişin hem doğal hem de kültürel zenginliğini ziyaretçilerine sunar.

    Tarih ve kültürün doğa ile harmanlandığı Ormana, Türkiye’nin el değmemiş eşsiz köşelerinden biridir. Yüzlerce yıldır tarihe meydan okuyan, herhangi bir harç malzemesi kullanılmadan yalnızca taş ve ağaç ile yapılmış olan “Düğmeli Evler” bugün Somut Olmayan Kültür Miras olarak koruma altındadır.

    Heybetli Toros Dağlarıyla çevrili Eynif Ovası bahar aylarında zengin flora ve faunasıyla görsel bir şölen ve eşsiz bir deneyim sunar. Karaçam, ladin ve katran ağaçları arasında yapacağınız yolculuğa, koşan sincaplar, tavşanlar, oğlaklar ve Toroslar’ın vahşi güzelliği “yılkı atları” eşlik ediyor.

    Türkiye’nin en büyük yeraltı gölü Altınbeşik Mağarası içerisindeki sarkıt ve dikitlerle görülmeye değer bir doğa harikasıdır. Altınbeşik Mağarası’nın yer aldığı Altınbeşik Milli Parkı da yaban tilki, kurt, domuz ve yaban keçisi dışında endemik türler de dahil 605 çeşit bitkiye ev sahipliği yapar.

    Tarım ve hayvancılığın gelişmiş olduğu Üzümdere köyü yakınlarında bulunan alabalık tesislerini ziyaret edebilir; Toros Dağları’nda yetişen kuzugöbeği mantarı ve yalnızca yöreye özgü otları keşfedebilir, Ormana’nın meşhur üzümlerini ve bu üzümlerden yapılan pekmezi tadabilir, her yıl eylül ayının ilk haftasında düzenlenen 50 yıllık gelenek üzüm festivallerine katılabilirsiniz.

    Yeşil ve mavinin birçok tonunu cömertçe sunan Ormana’ya geldiğinizde seyir terasından kartpostal tadında manzaraları seyredebilir, yöre insanlarından evlerin tarihini ve öykülerini dinleyebilir, köy kahvesinde köylülerin konuşmalarına kulak kabartabilirsiniz. Aynı zamanda vadinin her yerinden gelen kuş seslerini dinleyerek huzurun ve sakinliğin tadını çıkarabilirsiniz.